Tayland – Koh Samui

Tayland deyince aklıma ilk gelen şeylerden biri bembeyaz kumları, turkuaz ve berrak denizi, hindistan cevizi ağaçlarıyla cennet adaları. Tayland seyahatimizin en heyecanla beklediğimiz kısımlarından biri İstanbul’da yağmur çamur devam ederken şöyle güzel bir adaya gidip tropik iklimin keyfini çıkarmaktı. Bu güzel ülkenin hem Tayland Körfezi, hem de Andaman Denizi’nde yüzlerce irili ufaklı adası var. Bunlardan en ünlüleri Phuket ve Phi Phi çeşitli kaynaklardan öğrendiğime göre ne yazık ki fazlasıyla turistik olmuş ve bozulmuş durumda. Bizim aradığımız güzel doğası olan, biraz bohem bir yer olduğu için oralara gitmeye niyetlenmedik bile. Vaktimiz de kısıtlı olduğu için Tayland Körfezi’nde yan yana dizilmiş üç adaya, yani Koh Samui, Koh Phangan ve Koh Tai’ye gitmeye karar verdik.

db-lamai-coconut1_mini
Adalar hindistan cevizi ağaçlarıyla dolu. Ağaçların yeşil kabuklu genç meyvesini böyle kesiyorlar. Pipetle suyu içilip sonra da kaşıkla beyaz eti yeniyor. Çok lezzetli ve ferahlatıcı.

Tayland Rehberi yazımda da anlatmıştım, Tayland’daki çoğu adada havaalanı yok, olsa bile direkt uçuşlar oldukça pahalı. Bangkok’tan adalara gitmek için en mantıklı yol ana karada yakın bir yere uçakla gidip sonra da feribota binmek. Bazı havayollarının bu şekilde kombine biletleri var, biz de onlardan almıştık. Sabah erkenden Surat Thani’ye uçtuk, ardından da feribota binip öğle saatlerinde Koh Samui’ye vardık.

Koh Samui bu üç adanın en büyüğü, çok sayıda yabancı da burada yaşadığı için epeyce gelişmiş bir ada. Bu benim kitabımda pek da olumlu bir ifade değil aslında. Tayland için turizm çok büyük bir gelir kaynağı, dolayısıyla bir yer popüler olunca plansız yapılaşmayla orayı mahvetmeye yatkınlar. Koh Samui’nin içine etmişler diyemem ama 15-20 yıl önce çok daha güzel bir yer olduğuna eminim.

Feribot iskelesinin olduğu, adanın eski merkezi Nathon’da gemi ve feribot trafiği çok yoğun ve denizi biraz kirli. Bu nedenle turist olarak kalınabilecek bir yer değil ama biraz uzağındaki Lipa Noi veya Taling Ngam plajlarında birkaç resort var. Koh Samui’de turist olarak konaklanabilecek ana bölgeler Chaweng, Bophut, #Mae Nam ve Lamai. Chaweng havaalanına yakınlığı nedeniyle adanın yeni merkezi olmuş durumda, burada Hard Rock Cafe de dahil birçok yabancı restoran, cafe, bar ve otel var. Bophut’ta turistik ama sevimli bir balıkçı köyü (Fisherman’s Village), devamında da şık restoranlar ve nefis bir plaj var. Biraz aile odaklı bir yer olmasına rağmen tekrar gelsem sanırım burada kalırdım.

de-bophut4_mini
Bophut

Mae Nam’da çoğunlukla büyük resortlar var, sessizlik arayanlar için uygun olabilir. Bizim de kaldığımız Lamai ise bizi hayal kırıklığına uğrattı. Upuzun, geniş plajı ilk vardığımızda çok güzel görünse de denizi bulanıktı ve plajın öbür ucunda yürüyüş yaparken suda denizanaları gördük. Gece hayatı ise tam bir fiyasko, merkezinde 2-3 Aussie (Avustralya) barı ve 60 yaşında İngiliz amcaların 18’lik Thai kızlarla takıldığı acayip barlar dışında gidecek bir yer yok.

Yine de adadaki ilk günümüzde Lamai’deki plajın keyfini çıkardık. Bembeyaz kumları ve kocaman hindistan cevizi ağaçlarıyla çok şirin bir yerdi. Otelimiz son derece basic bir bungalovdan ibaret olsa da sadece 10 adım atarak plaja ulaşmak süperdi. Denize girdik, plajdaki barda birkaç bira yuvarladık, şehir merkezinde yemek yedik, masaj yaptırdık derken sessiz sakin bir gün geçti. Özellikle uzun seyahatlerde arada böyle plansız bir gün geçirmeyi seviyorum.

cc-lamai4_mini
Verandadan say; 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10… hop deniz!

Ertesi sabah niyetimiz motorsiklet kiralayıp Koh Samui’de yaşayan arkadaşlarımızın evine gitmekti. Ben motorun üzerinde bir dakika bile kalamadan kaza yaptım, sevimsiz kağıt kürek işleriyle epeyce vakit kaybettik. Sonra da motor kiralamaktan vazgeçtik, kamyonet tipi minibüslere atlayıp arkadaşımızın Nathon’daki evine gittik. Biraz hasret giderip akşam beraber olmak için sözleştik.

Yine minibüse binip tüm adayı çepeçevre dolandıktan sonra Bophut’taki Fisherman’s Village’a gittik. Ufak butikleri, onlarca restoran ve cafesiyle burası turistik olmasına rağmen sevimliliğini kaybetmemiş bir yer. Karma Sutra diye bir cafede yemek yedik, hem yediklerimiz çok lezzetliydi, hem de sokaktan geleni geçeni izlemek için güzel bir yerdi. Ardından #az ilerideki sahilde hayatımda gördüğüm en güzel gün batımının eşliğinde denizin tadını çıkardık.

dd-bophut-fishermans-village4_mini
Yemek yediğimiz cafeden Fisherman’s Village’ın görünüşü
de-bophut12_mini
Güneş batarken renkler nefisti

Akşam arkadaşlarla gittiğimiz parti ise Nikki Beach’deki White Party’di. Özellikle böyle lüks yerlere gitmek tarzım değil ama hoşuma gitti açıkçası. Organizasyon için belli ki çok uğraşılmış, şov yapan dansçılar ve müzisyenler çok iyiydi. Herkes de kıyafet koduna uygun bembeyaz, mis gibi, şıkır şıkır giyinip gelmişti. İnsanın yanında sevdikleri olunca zaten her yer eğlenceli.

Adada gezilebilecek başka yerler de var ama biz Koh Samui’de biraz tembel turistlik yaptık, ya da ilgimizi çekmedi demek daha doğru olur belki de. Bangkok’tan yeni gelmişken adanın gürültülü merkezi Chaweng’de takılma ya da Big Buddha tapınağını gezme fikri hiç çekici gelmedi. Lamai’de Hin Ta & Hin Yai kayalıklarının olduğu yere gittik ama çok etkilenmedim. Bir günümüz daha olsaydı The Beach kitabının geçtiği yer olan (filmi Koh Phi Phi Leh’te çekilmiş olsa da)  Ang Thong Marine Park‘a gidip şnorkelle yüzmek isterdim, o da tekrar gitmek için bahanem olsun artık.

Hayallerimizdeki tropik cennet adası Koh Samui mi? Hayır. Ama yine de gördüğümüz güzellikler ve oluşturduğumuz anılar bize yeter.

 

Yorum bırakın