Yeniden Tayland – Phuket, Phi Phi ve Krabi

Tayland’a daha önce 2018 yılında gitmiş, Bangkok, Koh Samui, Koh Phangan ve Chiang Mai’yi gezmiştik. Çok sevdiğimiz için tekrar gitmek istiyorduk elbette ama bu defa rotamızı buraya çevirmemizin sebebi hala birçok ülkede seyahat kısıtlamalarının devam etmesi ve Asya’da pandemi sonrasında kapılarını turistlere ilk açan ülkenin Tayland olması oldu. Şimdi yavaş yavaş Asya’nın geri kalanı da açılıyor, örneğin Bali 7 Mart itibariyle Türkiye’nin de içinde bulunduğu 23 ülkeden gelen turistlere karantinasız seyahat imkanı sunuyor. Bizim gittiğimiz tarihlerde 3 gün zorunlu otel karantinası istiyorlardı mantıklı gelmemişti. Bir de bu seyahatimiz uzun süre 2 kişi olarak yapacağımız son seyahat olabilir çünkü bir bebek bekliyoruz 🙂 O nedenle daha önce düşündüğümüz Meksika, Sri Lanka gibi farklı noktaları pas geçip daha sakin, yumuş yumuş bir tatil planı yapıyoruz. Tayland insanı her zaman mutlu eder. Bu defa farklı bir bölgeye, Andaman Denizi kıyısındaki Phuket, Phi Phi ve Krabi bölgelerine seyahat ediyoruz.

Qatar Airways’in Doha’dan Phuket’e günde iki direkt uçuşu var. Körfez Bölgesi Asya ve Afrika’ya gitmek için iyi bir merkez, Türkiye veya Avrupa’da olduğu kadar uzun uçuşlar yapmadan buralara ulaşmak mümkün. Doha-Phuket uçuşu 6.5 saat sürüyor. Uçuş saatleri de çok iyi, biri akşam 20:05’te, diğeri de 02:05’te. Böylece gece uçakta uyuyup saat farkını da değerlendirince ertesi sabah Phuket’te güne başlamak mümkün olabiliyor. Arda havayolu çalışanı olduğu için bizim her zamanki gibi indirimli bilet avantajımız var, belli bir fark ödeyip biletimizi normal fiyatının çok çok altına Business Class’a yükseltmemiz de mümkün olabiliyor. Ancak bunların tamamı uçakta boş yer olmasına bağlı. Business bilet alalım, gece rahat rahat uyuruz demiştik ama son dakika Phuket ve Kuala Lumpur uçuşlarını birleştirdikleri için yer kalmamış. Uçakta 3 çocuklu bir ailenin yanına denk geliyoruz, bir de bebeler 6 saat hiç durmadan ağlayınca oldukça rahatsız bir yolculuk oluyor. Eskiden böyle şeyler çok canımı sıkardı ama çok yakında bizim de bunları yaşayabileceğimizi düşününce “zennnnn” diye kendimi sakinleştiriyorum. Uçak inince bebeler hiçbir şey olmamış gibi gülücükler dağıtmaya başlıyorlar. Ayaklarım davul gibi şiş, benim bebe bütün gece tekmelemiş, uykusuzluktan perişanım ama tatilin tadını çıkarmaya da kararlıyım.

PANDEMİDE TAYLAND’A NASIL GİDİLİR?

Tayland aslında ilk olarak 2021’in Kasım ayında pandemi sonrası turizm için kapılarını açtı ama sonra kısa bir süreliğine tekrar kapandılar. 2022 Mart itibariyle ülke yine turistlere açıldı, güncel bilgiler için şuraya bakabilirsiniz.

Pandemi kurallarıyla Tayland’a seyahat etmek için şu anda 3 uygulama var:

1. Test & Go: Bu uygulamada herhangi bir ülkeden gelen tam aşılı yolcular karantina olmadan Tayland’a giriş yapabiliyor. Bunun için seyahate çıkmadan en az önce 14 gün önce 2 aşının tamamlanmış olması, ilk gün için Tayland devletinin gerekli hijyen koşullarını sağlayan otellere verdiği SHA+ sertifikasına sahip bir otelde rezervasyonu yapılmış olması, COVID-19 için sağlık sigortası yapılmış olması gerekiyor.

Biz bunu tercih ettik, çünkü seyahatimiz boyunca birkaç farklı yere gidip farklı otellerde kalmayı planlamıştık. Gitmeden önce Axa Thailand’dan sağlık sigortası yaptırdık (kişi başı 1900 Baht/$57 – Mart 2022) ve inince yapılacak PCR testini online olarak ayarladık (2100 Baht/$63). Otel rezervasyonunu da booking.com vb. bir site yerine otelin kendi web sitesinden Test & Go paketini seçerek yaptık (ilk gece otel rezervasyonu $130 – bu paket biraz pahalıydı sonrasında daha makul fiyatlı otellerde de kaldık). Bu işlemlerle ilgili istenen dokümanları toparlayıp Thailand Pass sistemine yükledik ve birer karekod aldık. Katar’da uçuştan 48 saat önce PCR testi yaptırmamız gerekti. İnince havaalanında her şey tıkır tıkır ilerliyor. Pasaport kontrolden önce uygun mesafelere dikkat ederek plastik sandalyeler koymuşlar, oturuyorsunuz full koruyucu kıyafetler giymiş görevliler gelip dokümanları kontrol ediyor.

Phuket Havaalanında aşı sertifikalarımız kontrol ediliyor

Pasaport kontrol ve bavulların alınması sonrasında havaalanından çıkmadan tekrar PCR testi yapılıyor, testin tamamlandığına dair üzerinize bir sticker yapıştırılıyor. Sonra da otelden ayarladığınız Test & Go paketinin içinde olan havaalanı transferiyle paketlenip otele götürülüyorsunuz. PCR testinin sonucunu beklerken otel odasında kalmak gerekiyor. 8 saat sürüyor dediler ama bizim sonucumuz 5-6 saat içinde telefonlarımıza SMS’le geldi. Bu arada da biraz dinlenip uyuduk zaten makul bir süreydi. Türkiye’deki Hayat Eve Sığar veya Katar’ın Ehteraz’ı gibi burada da MorChana diye bir app var onu indirmek gerekiyor ama otel dışında hiçbir yerde bakmıyorlar. Bunların dışında 5. günümüzde de tekrar hızlı test yaptırdık, bu test kitlerini de girişte veriyorlar. Testi yaptıktan sonra fotoğrafını çekip kaldığımız otelin resepsiyonundaki kıza gönderdik o bir yere yükledi.

Arda paketlendi, otele gönderilmeye hazır
Benim de işlem tamam

Test & Go ile ilgili son güncellemeler için şuraya bakabilirsiniz.

2. Sandbox: Tam aşılı yolcular tek bir bölgede uzun süre kalacaklarsa bu Phuket Sandbox ve Samui Sandbox programları kapsamında ülkeye giriş yapabiliyorlar. Bu uygulamada otel odasında beklemek yok ama gelenlerin Pattaya, Phuket, Khao Lak, Krabi, Koh Samui, Koh Phangan veya Koh Tao’daki belirlenmiş bir SHA + Otel’de 7 gece kalmaları gerekiyor.

3. Karantina: Aşı yaptırmamış veya aşıları tam olmayan yolcuların, Tayland’ın diğer bölgelerine seyahat etmeden önce Bangkok, Samut Prakan, Pattaya, Phuket veya Samui’de belirlenmiş bir karantina otelinde 10 gün zorunlu karantinada kalmaları gerekiyor.

Ülkede herkes genelde pandemi kuralları konusunda çok dikkatli. Her yerde dezenfektan var, yereller hep maske takıyor. Turistlerin bir kısmı takıyor, bir kısmı takmıyor ama kapalı bir mekana girince maskeniz yoksa takmanız isteniyor.

PHUKET

Phuket’e sabah erken saatte varıyoruz. Yukarıda bahsettiğim gibi otelin web sitesinden Test & Go paketi ayarlayabildiğimiz için ilk önce normalde kalmayı pek tercih etmeyeceğimiz Patong’da kalacağız.

Burası adanın en turistik, en civcivli bölgesi. Patong’un tam merkezindeki meşhur sokağı Bangla Road’da sıra sıra kızların bikini ile dans ettiği, ping pong show’ların yapıldığı barlar var. Bu tip eğlenceyi daha önce Bangkok’ta görmüştük, bize çok hitap etmiyor. Biraz merkezden uzak, Patong’un kuzeydeki çıkışına yakın bir otel tercih ediyoruz. Bu bölge daha sakin ve klas, denizi de daha güzel ama etrafta ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz daha az dükkan, restoran vb. var. Yine de 15-20 dakikalık bir yürüyüşle Bangla Road’a ulaşmak mümkün.

Otelimiz kısa süre önce renovasyondan geçmiş iyi bir otel. Şık bir konsept yapmışlar, bir dağın yamacında kalıyor ve Patong’a tepeden baktığımız için manzaramız güzel. Odalara çok sayıda merdivenle çıkıldığı için çocuklu aileler pek tercih etmiyor, ben yürümekte zorlanınca buggy’lerle odaya kadar bırakıyorlar. PCR testimizin sonuçları çıkana kadar otelde vakit geçirip sonra plajı keşfe çıkıyoruz.

Otelden Patong manzarası

Patong Tayland’ın en turistik, yapılaşmanın en fazla olduğu bölgelerinden biri. Bizdeki gibi plajı işgal eden oteller olmaması güzel, uzun sahil yolunun öte tarafında çok sayıda otel, restoran, AVM var. 2004’teki korkunç tsunami felaketi tüm bölgede olduğu gibi burada da çok fazla zarara ve can kaybına neden olmuş ama adanın geri kalanına göre burada izler daha az. Üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen burada tsunamiyi hatırlamadan gezmek mümkün değil.

Patong sahili Tayland’ın ve hatta Phuket’in en iyisi olmaktan uzak, denizi biraz yosunlu ve bulanık ama fena da değil. Yer yer sahile kurulmuş şemsiye ve şezlonglar da kiralanabilir, ama biz oturmaktansa uzun sahil yolu boyunca yürüyüş yapıp ara ara bunalınca denize girip ferahlamayı tercih ediyoruz. Patong’un öbür ucuna ulaşınca karnımız acıkıyor, deniz kenarındaki Komma Pub‘da bir şeyler yiyoruz. Fancy bir yer değil ama Pad Thai’si çok güzel, tv’de de gençliğimizin R&B şarkıları çalıyor keyfimiz yerinde.

Sokak satıcılarında veya bu şekilde küçük cafe / bar gibi yerlerde yemek fiyatları 150-250 Baht civarında ($4.5-7.5) bira 80-120 Baht ($2-4), Cola vb. içecekler 30-40 Baht ($1). Çok güzel meyveler var, bir öğünü bunlarla geçiştirmek gayet mümkün. Genelde kg fiyatları 50 Baht civarında ($1.5). Smoothie veya shake’ler 80 Baht ($2.3), meyveli ve nutellalı pancake’ler 50 Baht ($1.5). Bunlar her köşede rahatlıkla bulunabilecek şeyler, güzel restoranlarda elbette fiyatlar daha yüksek. Tayland’da sokak satıcılarından yemek yemeyi seviyorum, hem ucuz ve lezzetli hem de genelde hijyen kurallarına dikkat ediliyor. Bunun dışında hemen her gün masaj yaptırdık. Uygun fiyatlı salonlarda veya plajlardaki masaj standlarında Thai veya ayak masajı en ucuzu genelde 250 Baht ($7.5) aromaterapi vb. masajlar 400 Baht ($12). Lüks spa veya salonlarda elbette bu fiyatların 4-5 katına veya daha fazlasına çıkabiliyor. Fiyatlar geçen gelişimize göre değişmemiş ama 2018’de geldiğimizde TL’ye çevirerek yazmışım – Tayland Rehberi yazısına bakabilirsiniz – aradaki farkı görünce üzülmemek mümkün değil.

Pandemi sonrasında buralar hala çok kalabalık değil. Ana geçim kaynağı turizm olan Phuket’liler için bu iyi bir şey değil elbette ama bizim için güzel. Normal zamanlarda burası aşırı kalabalık ve tatsız oluyordur eminim ama şu anda tolere edilebilir durumda. Bu bölgede pandemi öncesi çok fazla kirlilik de varmış, şimdi bir miktar rehabilite olmuş olması sevindirici. Phuket Ruslar için çok popüler bir yer, pandemi ve savaşa rağmen etrafta en çok Rus turist var. Yalnız Ukrayna işgali sonrası uluslararası bankacılık sistemleri ile problem yaşadıkları için kredi kartlarını kullanamıyorlarmış, gelenler problem yaşamış dönemeyenler olmuş. Bu nedenle birçok Rus turist seyahatlerini iptal etmiş. Ne yazık ki zaten pandemide ekonomik durumları çok kötü etkilenen Taylandlılar için bu kötü haber. Bizde de muhtemelen benzer etkileri olacak savaşın.

Bölgedeki tüm turistler, özellikle Ruslar çok genç. Genelde turist profili 18-25 yaş Rus, İngiliz, Fransız, İsrailli çiftler veya kalabalık arkadaş grupları ile 70+ Almanlar. Bebekle tatile gelen çok var, bu bizi mutlu etti. “Demek ki yapılabiliyor” dedik umutlandık.

Ertesi gün Patong’un kuzeyindeki Kamala Beach’e gidiyoruz. Burası da uzunca bir plaj, güney kısmında mütevazı bungalowlar, sokak yemeği ve masaj tezgahları, kuzeyinde ise şık resortlar ve beach clublar var. Bir hindistan cevizi ağacının altında kendimize yer beğeniyoruz, mangolarımızı, içeceklerimizi alıp keyif yapıyoruz. İnsanın en büyük derdinin “kafama hindistan cevizi düşer mi acaba” olması süper ya!

Kamala Beach
Kamala’daki Tsunami Heykeli

Kamala’nın sahili de, berrak mavi denizi de, ortamı da Patong’dan çok daha güzel. Bir arkadaşın önerisiyle plajın ucundaki Cafe Del Mar‘a geçiyoruz. Güzel bir beach club, müzikleri de oldukça iyi. Giriş ücreti yok, ne yiyip içerseniz onu ödüyorsunuz. Fiyatlar normalin bir tık üstünde ama makul. Yemek menüsü çok geniş sayılmaz ama her şey çok lezzetli. Güneşi burada batırıp uzun süre keyif yapıyoruz. 2 kişi yemek ve 3-4 alkollü içecek 1700 Baht (yaklaşık $50).

Kamala Beach

Akşam Patong’a dönünce Bangla Road’a gidelim, ne kadar iğrenç olsa da şu ping pong şovunu bir görelim diye ısrar ediyorum. Arda pek istekli değil ama peki diyor. Yolda Pots, Pints and Tikis diye hoş bir pub’da durup bir şeyler içiyoruz. O sırada bir bakayım ping pong’un olayı neymiş diye biraz araştırma yapınca görüyorum ki olay sadece top fırlatmaktan ibaret değil, kurbağa, hamster gibi canlı hayvanlar da dahil oluyor! Bu asla görmek isteyeceğim bir şey değil, ayrıca hayvanlara da eziyet. Şova gitmekten vazgeçiyoruz, çok sevdiğimiz yeşil mangolardan alıp emekli gibi meyve yiye yiye Bangla Road’a giriyoruz. Her taraftan bizi ping pong’a götürmek isteyen birileri musallat oluyor, etrafta korkunç gürültülü müzikler, neonlar, zavallı kızlar falan derken bana göre oldukça çirkin bir ortam.

Patong’da her türlü günahın işlendiği meşhur Bangla Road. Gece bunun bol neonlu hali oluyor.

Bu bölgenin etrafında gezilesi, irili ufaklı birçok ada var. Buralara günübirlik tekne turları düzenleniyor. Speedboat veya feribotla gidilebiliyor ama daha önce giden arkadaşlar speedboat’ların çok hoplayıp zıpladığını ve rahatsız olduğunu söylemişlerdi. Feribot daha rahat olduğu için bize daha uygun geldi. Bu turların biletlerini satan minik turizm acenteleri var her yerde, fiyatlar çok değişken ve pazarlığa tabi. Phuket’te sorduklarımız daha pahalı söylemişti, Kamala’da şirin bir abladan tam gün James Bond Island turunu kişi başı 1800 Baht’a ($53) ayarlıyoruz. Sohbetimiz sırasında ablam pandemide ekonomik olarak ne kadar zorlandıklarını anlatıyor. Turizm işleri durunca tatlı yapıp satarak geçimini sağlamaya çalışmış, devlet sınırlı sayıda kişiye çok kısıtlı bir miktar yardım yapmış. Ülke tekrar açıldığı için çok mutluydu.

Sabah 8’de bir minibüs bizi ve başka turistleri otellerimizden alıp adanın kuzeyindeki bir limana götürüyor. Buradan feribota binerken Türkçe konuştuğumuzu farkeden tatlı bir çiftle tanışıyoruz. Cansu ve Çağrı bundan sonraki birkaç gün seyahat arkadaşımız oluyorlar. Feribotta yaklaşık 30 kişiyiz, üst güvertede dışarıda oturuyoruz.

Kimin bu saçlar? Bilemiyorum…
Phanak Island

Turda ilk durağımız Phanak adası. Bizi kanolara ikişerli bindiriyorlar, her kanoda kürek çeken birer eleman var. Burada yarasaların olduğu bir mağara var, düşük gelgitte içinden geçip gizli bir gölete çıkılıyor. Gelgit yükselince geçmek mümkün olmuyor. Mağaranın içi epeyce karanlık, fener tutarak tavandan sarkan yarasaları görebiliyoruz.

Su pek güzel değil ama bu bölgedeki mağara ve mangrov ormanları çok ilginç
Mağara içinde az ışıkla ve sürekli hareket eden kanodan çekmek kolay değil ama tepemizde binlerce yarasa var! Covid sonrası insan bir ince rahatsız oluyor tabii…

Denizin içine kadar uzanan mangrovlar nedeniyle denizin rengi yemyeşil. Buralar yüzmek için çok uygun değil. Bunun bir nedeni de suda çok fazla denizanası olması. Küçük ve hafif uzun olanlar fena çarpıyormuş. Büyük ve rengi hafif pembemsi olanlar zehirli değilmiş, bunları avlayıp güneşte kurutup yiyorlarmış. Kürekçimiz bir tanesini yakalayıp çıplak elleriyle tuttu biz de dokunduk. Yapış yapış hiç hoş olmayan bir dokusu vardı!

Tekrar feribota binip Hong adasına geçiyoruz. Hong oda demekmiş, yine burada da kanoyla bir mağaraya giriyoruz içerisi epeyce geniş oda gibi sanırım bu nedenle böyle demişler. Bu adalarda ve mağaralarda enteresan kireçtaşı oluşumları var, sanki erimiş gibi. Zaten onlar da ice cream diyorlar. Kürek çeken arkadaş sürekli bak oradaki kaya file benziyor, bak buradaki kuşa benziyor diye diye bizi gezdiriyor. Adanın ortasında göl gibi kocaman bir lagün var, yüzmek mümkün ama su biraz bulanık olduğu için biz tercih etmiyoruz.

Hong Island

İkinci kano gezisinden sonra adanın başka bir tarafına çekip yüzmek için biraz süre veriyorlar ve öğle yemeği servisi yapıyorlar. Yemek feribotta taze pişmiş, 8-10 çeşit bol kepçe yemek yapmışlar. Pilav, noodle, tavuk, balık, kızartma vb. bir sürü çeşit var, çoğu vejetaryenlere de uygun. “First babies, then ladies” sonra da adamlarla mürettebat tabaklarını doldurup yiyor.

Yemekten sonra James Bond adasına geçiyoruz. 1974’te The Man with the Golden Gun filmi burada çekildiği için böyle diyorlarmış. Sağda solda elini silah gibi yapıp poz veren insanlar var. Asıl denizin ortasında asılı gibi duran kayaları enteresan. Küçük ama görsel olarak etkileyici bir yer.

James Bond Island

Dönüş yolunda iki tane şovumuz var diyorlar. Biri arkamızdan uçarak bizi takip eden kartalların şovu, diğeri de feribottaki elemanların Macarena, Gangnam Style gibi cheesy şarkılarla yaptığı komik danslar. Epeyce eğlenceli geçiyor.

Feribotun arkasından uçan kartallar

Karada bizi tekrar minibüslere bindirip otele götürüyorlar ama biz yolda bir night market görünce orada inelim diyoruz. Malin Plaza Patong’un çıkışında, Asya’da çok sık örneği görülen pazarlarından biri. Sıra sıra standlarda Tay yemekleri yapıyorlar, bir tanesinden birkaç çeşit yemek sipariş verip bir bara oturuyoruz orada da içecek bir şeyler söylüyoruz. Hava kararırken tekrar denize girip otele geçiyoruz.

Tayland’da sokak yemeklerini seviyoruz. Üstten alta Som Tum (papaya salatası), Stir-fried morning glory (ıspanak gibi bir ot yemeği), glass noodles

Ertesi gün bizim için otel değiştirme zamanı. Adalara yaptığımız seyahatlerde farklı bölgelerde birkaç farklı otelde kalıp çevreyi gezmeyi seviyoruz. Biraz zorlu da olsa bir araba kiralıyoruz. Toyota Vios diye bir sedan, 2 günlüğü 2300 Baht ($69) yaklaşık 1 depo benzin de 550 Baht ($16.5). Önceki gün tanıştığımız Çağrı da bugün bize katılıyor. Yeni otelimiz Kata Beach’te, ilkinden daha da güzel ve uygun fiyatlı bir otel. Kata Beach Phuket’te gezdiklerimiz arasında açık ara en güzel plaj. Tertemiz, masmavi bir denizin keyfini çıkarıyoruz.

Kata Beach

Kata’dan sonra hemen yanındaki Karon plajına gidiyoruz, burası çok daha uzun ama aşırı sakin bir plaj. Yapacak hiçbir şey yok, etrafta kimse yok. Normalde bu hoşuma giderdi ama buranın denizi bizi pek tatmin etmiyor. Denizin tabanı biraz dengesiz, bir adımda hemen derinleşiyor sonra yine tırmanmak gerekiyor bir acayip. Bir de denize girdikten 5 dakika sonra her yerimiz ısırılıyor gibi hissedip dışarı fırlıyoruz, buna bir çeşit plankton sebep oluyormuş. Çok acıtmıyor ama sevimsiz bir his.

Freedom Beach

Arabayla Phuket’in plajlarını gezmeye devam ediyoruz. Patong’un az güneyinde Freedom Beach diye sakin, belli bir yerden sonra arabadan inip yokuş aşağı ormanın içinden yürünerek ulaşılan bir plaj var. Bizim görebildiğimiz kadarıyla iki yol var, biri bedava diğeri paralıymış. Tam ücretsiz olan patikaya girecekken genç bir çift o yol çok zor oradan gitmeyin diye bizi uyarıyor. Bizden en az 10 yaş genç ve çok fit görünüyorlar, buna rağmen bitik durumdalar o yüzden hiç sorgulamıyoruz. Diğer yol daha düzgünmüş ama bizden kişi başı 200 Baht istediler diyorlar. Biz 50’ye anlaşıp paralı yoldan iniyoruz ama oranın da çok düzgün olduğunu söyleyemem, sadece son inişte merdivenli düzgün bir kısım var gerisi çok dik ve kaygan, taşlı mıcırlı bir toprak yol. Bilsek para isteyenlere hass… derdik. Ama aşağıdaki plaj harika, sessiz sakin müthiş bir yer. Sadece içecek satan birkaç kişi var onun dışında hiçbir şey yok. Güneşi burada batırıp sonra aynı yoldan kan ter içinde yukarı çıkıyoruz. Kocaman karnımla bunu başarabildiğim için kendimi Wonder Woman gibi hissediyorum 🙂

Freedom Beach

Sonraki gün yine arabalıyız, öyle olunca yeni arkadaşlarımızla beraber kahvaltı için adanın kuzeyinde değişik bir yere gidiyoruz. Ma Doo Bua Cafe merkezi bir yerde değil ama çok hoş, tam instalık bir mekan yapmışlar. Zaten kahvaltıya gelenlerin dışında drone ile fotoğraf çektirmeye gelenlerin de sayısı az değil. Kırmızı ahşaptan Thai stili evler ve içinde kocaman Victoria lotuslarının olduğu bir gölet yapmışlar.

Ma Doo Bua

Max. 50-60 kilo civarındaysanız lotusların üzerine çıkarak veya göletteki long-tail botta çekimler yapılabiliyormuş. Kesinlikle sabah erken saatte gitmek gerek yoksa fotoğraf çektirmek isteyenler uzun bir sıraya giriyor. Yemek ve kahveleri de oldukça güzel.

Cafedeki her şey son derece instagrammable. Böyle olunca gelenlerin ezici çoğunluğu da Çinli ve Koreli turistler 🙂
Hayranı olduğumuz plumeriaların burada bir de renklileri var, ahh kalbim

Adanın batı ve güneyindeki plajlar daha meşhur olsa da, kuzeyde de gidilebilecek birkaç plaj var. Naiyang Beach beyaz kumu ve berrak suyu ile güzel olanlardan biri. Havaalanına epeyce yakın, iniş-kalkış yapan uçakların görülebileceği sakin bir plaj.

Phuket’in güney sahilleri ise batıya göre daha sakin ve bohem havadalar. Tekneler de bu tarafı tercih ediyor. Ao Yon Beach de sessiz sakin, kiralık evlerin ve bolca teknelerin olduğu bir plaj. Denizde ufak denizanaları gördüğümüz için yüzmeyi tercih etmesek de sahildeki cafelerde oturup keyif yapmak için hoş bir yer.

Güneydeki diğer burunda yer alan Nai Harn ise buranın en popüler plajlarından biriymiş, yüzmek ve dalgalarla oynamak, gün batımı manzarasının tadını çıkarmak için ideal bir yer. Sahilde köpekleriyle veya çocuklarıyla oynayan, voleybol oynayan, güneşlenen epeyce insan var ama tıklım tıklım değil, hoş bir kalabalık. Sahil kenarındaki restoranlardan birinde yemek yiyip günü burada batırıyoruz. Gecenin kalanında ise Kata’nın ucundaki Ska Bar‘da takılıyoruz, reggae ve ska çalan, ateş şovlarıyla epeyce hareketli bir bar. Gençlerle keyifli muhabbet ettiğimiz kaliteli bir gün oluyor.

Lamsing Viewpoint’ten Patong’a bakarken manzaramız

Phuket’teki son günümüzde Kata Beach’in keyfini çıkarıyoruz. Aslında dönüşümüz de Phuket’ten olduğu için diğer bölgelerde 4-5 gün daha geçirip buraya geri dönmeyi planlamıştık ama sonra kendimizi akışa bırakıp sadece uçuş için geri dönmeye karar veriyoruz. Tekrar gitsem Patong’dan uzak durup Kata veya Bang Tao tarafında kalırım, Phuket Town’daki eski evleri ve kültürü keşfetmek için de biraz zaman ayırırım. Bunların haricinde tüm adaya hakim nefis manzaralı Big Buddha ve bizim Chiang Mai’de ziyaret ettiğimiz Elephant Jungle Sanctuary de görülesi yerler, geçen Tayland gezimizde benzerlerini gördüğümüz için bu defa gitmeyi tercih etmiyoruz.

PHI PHI

Phi Phi Adaları, burada çekilmiş The Beach filminin de etkisiyle Tayland’ın en turistik bölgelerinden. Adalardan büyük ve üzerinde yerleşim olanı Phi Phi Don, küçük ve meşhur Maya Bay’e ev sahipliği yapanı Phi Phi Leh diye geçiyor, birkaç küçük ada daha bu gruba dahil. Phuket veya Krabi’den günübirlik tekne turlarıyla da buraları gezmek mümkün ama biz 2 gün adada kalıp burayı keşfetmek istiyoruz.

Phuket’ten Phi Phi’ye geçmek için Phuket Town’daki Rassada Pier’e gitmek gerekiyor. 09:00, 13:45 ve 15:00’te büyük feribot, aralarda da speedboat seferleri var. Feribot 2 saat, speedboat 1.5 saat sürüyor. 13:45’teki feribot için kişi başı 1200 Baht ödüyoruz ($18). Feribot klimalı ve oldukça rahat.

Phi Phi küçücük bir ada. Merkez Ton Sai liman ve 10-15 sokaktan ibaret. Buradayken tamam, Asya’dayım diyorsunuz. Adada araba trafiği yok. Her şey daracık sokaklarda el arabalarıyla taşınıyor; canlı hayvanlar, sebze-meyve, inşaat malzemeleri… Merkezde lüks resort veya oteller yok, pansiyon tarzı yerler, birkaç masalık küçük restoranlar, dalış merkezleri var. Ama böyle bir Ege kasabası sevimliliği beklememek lazım, her şey estetik olmaktan çok işlevsel. Yalnız adada ciddi altyapı sorunları var, pandemiden önce drenaj ve yol çalışması başlatmışlar ama hala devam ediyor. Yer yer insanın burnuna kötü kokular geliyor 😦

Phi Phi’de merkezde küçük bir pansiyonda kalıyoruz ama temizliğinden memnun kalmadığım için tavsiye edemem. Merkezde kalmak rahat oluyor ama bir daha gitsem Long Beach veya Laem Tong’daki bungalovlarda kalırdım, oralar daha temiz ve denizleri çok güzel. Ton Sai’de liman olduğu için zaten denize girilmiyor. Arka tarafında kalan Loh Dalum yürüyerek 5 dakika ama orada da çok fazla sayıda long-tail botlar var bu nedenle su çok temiz değil. Ayrıca gelgit gün boyu çok etkili, bir batıp çıkayım derken dakikalarca bileğine kadar gelen suda yürümek gerekiyor.

Öte yandan merkez yeme-içme konusunda çok başarılı. İki gece de Acqua Restaurant‘ta yemek yiyoruz, hem yemekleri hem de Arda’nın söylediğine göre kokteylleri çok iyi. Patcharee Bakery‘de müthiş taze ve lezzetli kruvasanlar, omletli avokadolu sağlıklı kahvaltı seçenekleri var, kahvesi de nefis.

Phi Phi’nin meşhur plajlarını gezmek için çeşitli tur seçenekleri var, yarım veya tam gün speedboat veya geleneksel long-taillerle gezilebiliyor. Long-tailler hem daha sevimli hem de daha az sarsıyor, hamileler için speedboat zaten uygun değil. Önceki gün limanın orada pazarlık yaptığımız yaşlı bir amcayı sabah tekrar arayıp buluyoruz, yarım gün bizi gezdirmesi için toplam 1200 Baht’a ($36) anlaşıyoruz.

Amca bizi Phi Phi Leh’e götürüyor. Viking Cave’in önünden geçerken bakıyoruz, buraya giriş yasakmış hatta önünde durup yüzmek bile mümkün değil. Bu bölgede çokça bulunan kireçtaşı mağaralarından, ama duvarlarında muhtemelen eski korsanların çizdiği Viking gemilerine benzer çizimlerden ötürü böyle bir isim almış.

Viking Cave

İlk durduğumuz yer Pileh Lagoon, inanılmaz berrak suları olan masmavi bir lagün. Burada şnorkel de yapılıyor o yüzden sabah erken saatte gitmek en güzeli. Biz sabah 08:30 gibi yola çıktık ona rağmen epeyce doluydu ve çok balık yoktu.

Pileh Lagoon
Phi Phi’nin en yeni “ada”sı 🙂

Sonra amca bizi The Beach filminin çekildiği meşhur Maya Bay’e götürüyor. Burası milli parkmış ve girişte kişi başı 400 Baht ($12) ücret alıyorlar. Girişte teknelerin olduğu yerde o kadar çok balık var ki gözlerimize inanamıyoruz.

Geleneksel “long-tail”
Denizde milyonlarca yavru balık var!

Ormanın içinden geçen bir yürüyüş parkuru var, burada çok değişik ağaçlar ve bitkiler bulunuyor. Hepsinin adlarını ve özelliklerini yazmışlar, benim gibi bitkilere meraklılar için epeyce ilgi çekici. Ayrıca buraya özgü bazı hayvanlar da var, biz değişik bir yengeçe rastlıyoruz.

Maya Bay’in ters tarafında kalan koyda teknelerden inip ormanın içinden geçerek asıl meşhur sahile ulaşılıyor. Giriş ücretli ama her yer çok bakımlı, güzel bir patika yol da yapmışlar.
Bu yakışıklının adı “hairy leg mountain crab”miş.

Maya Bay gerçekten müthiş bir yer, kumun ve suyun rengi inanılmaz. İncecik, bembeyaz, yumuşacık bir kumu var. Burası 2000’lerde aşırı turizmden dolayı epeyce kirlenmiş ve temizlenip doğanın kendini yenileyebilmesi için 2018’den bu yana tam 4 yıl ziyarete kapatılmıştı. Yeni açılmış ama şu anda da denize girmek, yüzmek yasak.

Maya Bay

Tekneler de koyun içine giremiyor. Yüzmek için buranın karşısında ufacık başka bir koy var, tekneler oraya kısa süreliğine demirleyebiliyor. Burası da şnorkel için mükemmel bir yer, inanılmaz mercanlar ve balıklar var.

İleride görünen plaj Maya Bay. Koyu şamandıralarla ayırıp kapatmışlar, tekneler uzaktan geçiyor.
Maya Bay’in yanındaki bu minik koya yüzerek çıkmak serbest. Burada inanılmaz mercan ve balıklar var.

Tekneyle en son Phi Phi Don’un güneyindeki Monkey Bay’e gidiyoruz. Muhteşem küçücük bir plaj. Su serin ve kristal berraklığında. Yüzmek için çok güzel ama burada hiç maymun görmüyoruz, bunun için adanın kuzeyindeki Monkey Beach daha iyi olabilir.

Turun sonunda amcaya biraz bahşiş verip bizi Ton Sai yerine Long Beach’e bırakmasını rica ediyoruz. Normalde de taksi botlar buraya kişi başı 100 Baht’a götürüyor. İncecik beyaz kumlu, sessiz sakin güzel bir plaj. Birkaç tane bungalov otel ve restoran var. Akşama kadar günün geri kalanını burada geçiriyoruz, arada yağmur yağıyor keyfimiz çok yerinde.

Phi Phi gezip görmek için çok güzel bir yer ama biraz fazla turistik ve overrated geldi bana. Tekrar gitsem adada kalmayı tercih etmezdim, Phuket veya Krabi’den günübirlik turlarla gelip gezerdim diye düşünüyorum.

AO NANG & RAILAY / KRABI

Ertesi gün bizim için Ao Nang’a gitme zamanı. Phi Phi’den Ao Nang’a direkt giden speedboat ve feribotlar var ama saati bize uymadığı için feribotla Krabi’ye gidip oradan minibüs gibi bir şeyle Ao Nang’a geçiyoruz. Feribot ücreti kişi başı 400 Baht ($12), minibüs ise 150 Baht ($4.5). Krabi bölgenin genel adı ama asıl merkezde turistler için pek ilginç bir şey yok. Buradaki asıl tatil bölgeleri Ao Nang ve deniz yoluyla ulaşılan Railay gibi ufak plajlar.

Ao Nang küçük ama epeyce turistik bir yer. Birçok büyük zincir otel var, bazıları da bizdeki gibi her şey dahil konsept yapmışlar o nedenle dışarıdaki restoran / barlardan çok otellerde doluluk var diyebiliriz. Burayı daha çok paket turla gelen Alman ve Çinli turistler tercih etmiş. Birçok yer de pandemiden sonra ya açılmamış ya da yeni yeni açılıyor. Normal bir zamanda daha hareketli olduğuna eminim.

Biz de tatilin ilk haftasını oldukça aktif geçirdiğimiz ve hamilelik beni biraz yorduğu için birkaç günü dinlenerek geçiriyoruz. Üstelik otelimizi ve çatı terasındaki infinity pool’u da çok beğeniyoruz ve biraz burada keyif yapmak çok hoşumuza gidiyor.

Ao Nang’daki otelin cool havuzundan gün batımı manzarası
Havuzdan otelin yanındaki tepede yaşayan bilumum mahlukatın seslerini dinlemek, havalanan yarasaları izlemek de iyi oluyor sanki canlı Nat Geo!

Ao Nang’daki birkaç günü gündüz yüzme/yatma, akşam yemek ve masaj ya da canlı müzik ekseninde geçiriyoruz. Ana caddede gezerken çok çığırtkanlık yapıyorlar, restoranlardan masajcılardan çağıranlar biraz darlıyor açıkçası. Merkezdeki Thanya Kitchen‘ın lezzeti çok yerinde, yemekleri hoşumuza gidince birkaç gün üst üste orada yiyoruz. Buzz Organic‘de de müthiş vegan yemekleri ve sağlıklı smoothie’ler var. Sahibi şeker bir İngiliz kadın. Uzun yıllar iş için Türkiye’ye gidip gelmiş konuşmamızdan hemen anlıyor Türk olduğumuzu biraz muhabbet ediyoruz.

Fried rice

Bütün turistik bölgelerdeki gibi denizden uzak iç kısımlarda daha otantik ve uygun fiyatlı yerler var. Arda bir tanesini Google’dan buluyor, Krua Tam Jai Sang diye yerel bir lokanta. Biraz uzak olduğundan tuktukla gidiyoruz, sahibi kızcağız bizi görünce çok şaşırıyor ne alaka siz nereden çıktınız diye. Pandemide kapatmak zorunda kalmışlar, dükkanı tekrar açalı daha birkaç gün olmuş. Çok tatlı insanlar üstelik her yerde renk renk, boy boy bir sürü kedi var sevmelere doyuyoruz 🙂 Menüdeki her şeyi henüz yapamıyorlarmış, malzemeleri eksikmiş diye çok mahcup özürler diliyor. Sıkıntı yok ne tazeyse onu yeriz diyoruz ve sonuçta bu tatilin en güzel yemeklerinden biri geliyor önümüze. Hem de başka yerde bir tabak yemeğe verdiğimiz paraya (200 Baht – $6) iki kişi yiyip içiyoruz. Tayland her şeye rağmen hala Türkiye’den gidecek turistler için ucuz, ama yereller gibi yaşarsan çok çok daha ucuz.

Ao Nang’ın plajı bölgedeki diğer plajlar gibi beyaz kumlu değil. Büyük bir kısmı kırılıp iri taneli koyu renk kuma karışmış minik minik deniz kabukları nedeniyle kumun gri ile kızıl arasında gidip gelen bir renk skalası var. Deniz de biraz daha dalgalı ve dipten gelen koyu renk kum nedeniyle bulanık. Yine de tertemiz ve güzel bir deniz.

Ama bölgede çok daha güzel plajlar da var. Kuzeydeki Hat Noppharat Thara milli parkının içindeki beyaz kumlu upuzun plaj ve piknik veya yürüyüş için ideal ormanlık alan keyifli. Genelde yerel halkın da gelip vakit geçirdiği bir yer.

Hat Noppharat Thara parkında ormanlık alanın yanındaki uzun, beyaz kumlu güzel plaj
Gittiğimiz gün hava çok iyi olmadığı için deniz biraz dalgalı ve bulanık ama minik adalar ve yeşilimsi turkuaz rengiyle oldukça güzel bir manzara var

Otelimizin yanındaki tepeden derme çatma tahta merdivenlerle tırmanılan Monkey Trail’den geçerek ulaşılabilen Pai Plong Beach de müthiş güzel ve sakin bir plaj. Monkey Trail’de gerçekten de kalabalık bir maymun nüfusu var. Elinde yiyecek veya telefon olanlara karşı epeyce agresif olduklarını okuyup temkinli yaklaşıyoruz ama bize pek yüz vermiyorlar.

Monkey Trail
Epeyce bir basamak tırmanarak tepeye çıkılıyor. Jungle’ın içinden manzara süper ama basamaklar sakat adımlara dikkat etmek lazım.

15-20 dakikalık bir yürüyüşle plaja ulaşmak mümkün, buraya Centara Beach de diyorlar çünkü plajın olduğu koyda büyük bir otel var. Otelin tesislerinden faydalanamıyoruz, cafe-restoranında da fahiş fiyatlar var maalesef. Ama plaj gerçekten bu tatilde gittiklerimizin en iyilerinden.

Centara Otel teknelerin yanaşması için bir şişme iskele yaptırmış, oradan Pai Plong’un görünümü böyle. Otelden sadece misafirleri faydalanabiliyor ama sahilde gölge yapan yeterince ağaç var, kumlar da yumuşacık.
Sahilden de böyle bir manzara var. Railay soldaki kayalık tepelerin arkasında kalıyor.

Ama bölgenin asıl yıldızı Railay Beach. Son güne bıraktığımız ve hava da kapalı olduğu için az kalsın gidemiyorduk çünkü tekneler rüzgarlı havada hareket etmiyor. Neyse ki öğlene doğru hava düzeliyor, tekneyi dolduracak büyük bir grup da gelince atlayıp gidebiliyoruz. Yine tek yön kişi başı 100 Baht ($6).

Hava bozunca denizciler long-tail teknelerini kuytu bir kanala çekip dalgaların azalmasını bekliyorlar. Resimde görünmüyor ama sol tarafta tekneler için taksi durağı gibi bir bekleme yerleri var.
Hava açmaya başlayınca hemen denizin turkuazı geri geliyor. İlerisi Ao Nang sahili.
Railay’e tekneyle 15-20 dakikada varıyoruz.

Railay’de birkaç plaj var. Biz Ao Nang tarafından geldiğimiz için teknemiz direkt Railay West’e yanaşıyor, aslında güzel denizi ve cafeleri olan bölge de burası. Sahil epey hareketli, akşam saatlerinde heyecanlı maçlar da yapılıyor. Tatlı bir ortam.

Railay West

Krabi’den çıkan tekneler Railay East’e geliyor, daha rahat yanaşmaları için uzun bir iskele var ama bu tarafta çok yoğun bir gelgit ve mangrovlar olduğu için yüzmek için uygun değil. Ama bu tarafta kaya tırmanışı için uygun bölgeler ve ilginç mağaralar var. Phra Nang sahiline yürümek için de Railay East’ten geçmek gerekiyor.

Bizim gittiğimiz akşamüstü saatlerinde Railay East’te deniz epeyce çekilmişti

İki sahilin arasında kalan ağaçlı bölgede küçük pansiyonlar ve cafeler var. Burası daha cool, bohem bir yer, her yerde rasta barlar var ve kalan kitle de genç. Akşamları güzel parti ortamları oluyordur eminim.

Phra Nang’da bu bölgenin geri kalanında da olduğu gibi çok sayıda ilginç kireçtaşı mağaraları var ama buradakilerin değişik bir efsanesi varmış. Eski zamanlarda burada çok güzel bir kız yaşıyormuş. Birçok talibi varmış ama kız bu adamlara pek yüz vermiyormuş. Bir gün bir genç adam kıza evlilik teklif etmiş ama kız onu da reddetmiş. Adam kızı zorla kaçırmaya kalkmış ama başka bir adam bir anda çıkagelmiş, kıza yardım etmiş kurtarmış. Kız da yardım edenle evlenmeyi kabul etmiş. Evlenecekleri gün adam hediyelerini almış gelmiş ama aşklarına karşılık bulamayıp bu duruma yükselmiş olan diğer talipler adama saldırmışlar. Yakınlarda yaşayan bir keşiş gelip kavgaya müdahale etmek istemiş ama kimse onu dinlememiş. O da büyü yapıp hepsini taşa çevirmiş. Kız Phra Nang mağarası olmuş, adamlar da etraftaki adalar olmuş.

Phra Nang’a doğru yürürken mağaraların yanından geçen bir yoldan gidiliyor. Arada mağaralara girip keşfetmek ilginç oluyor.

Phra Nang sahiline gelince Princess Cave denen mağarada tuhaf bir manzarayla karşılaşıyoruz. Mağaranın kendisi diğerleriyle kıyaslanınca pek de ilgi çekici değil ama içindeki sunak ve objeler çok enteresan. Her yerde devasa, rengarenk fallik objeler var!

Princess Cave’de prensese adanmış tahtadan fallik objeler

Bir efsaneye göre Phra Nang deniz kazasında ölen bir prensesmiş. Başka bir efsaneye göre ise denizde ölen bir balıkçının karısıymış ve ömrünü bu mağarada kocasının dönmesini bekleyerek geçirmiş. Bu tahtadan yapılmış renkli penisleri deniz prensesinin kendilerini koruyacağına inanan balıkçılar, kayıkçılar veya bebek sahibi olmak isteyen çiftler adak olarak bırakıyormuş.

Enteresan hikayeler ve efsaneler bir yana, Phra Nang plajı bu bölgede gördüğümüz en güzel yerlerden biri. Karşıdaki Happy Island’a düşük gelgitte yürüyerek geçilebiliyor. Denizin keyfini çıkarmak ve güneşi batırmak için mükemmel bir yer.

Phra Nang beach

Biz Tayland’a ikinci gelişimizde tekrar aşık olduk. Her bölgesi bambaşka güzellikte, insanları güler yüzlü cennet gibi bir ülke. Bu kadar güzel ve yaşamak da kolay olunca dünyanın her tarafından turistleri de “digital nomad”ları da kendine çekiyor. Tayland’lılar da durumun farkında ve şartları daha da kolaylaştırmak için çalışmalar yapıyorlar. Aşırı turizmle doğanın ve kültürün bozulmamasını ve fiyatların artmamasını isterim elbette, ama insan acaba bir gün biz de şuralarda bir hayat kurar mıyız diye hayallere dalmadan edemiyor. Neyse, tekrar gelebilmek dileğiyle diyelim 🙂

Yorum bırakın